Mevzuata göre, izinsiz faiz mukabilinde para kullandırılması eylemi tefecilik suçunu oluşturabilmektedir.

Uygulamada yasa dışı tefecilik faaliyetlerinin saptanması halinde bu fiiller iki açıdan cezalandırılabilmektedir. Bunlardan ilki bu fiilin vergisel boyutudur, diğer bir boyutu ise ceza hukuku ile yargılama boyutudur.

İzinsiz olarak yukarıda yer verdiğimiz faiz mukabilinde para kullandırma olayı yasal olarak mümkün olmamakla beraber piyasada bu tür eğilimler giderek artabilmektedir.

Bu tür eğilimlerin kimi zaman vadeli çeklerin kırdırılmak suretiyle nakde dönüştürülmüş olduğunu sıklıkla görebilmekteyiz.

Genelde bu tür konular çek kırdıran veya faiz karşılığı ödünç para alan kişilerin ödeme güçlüğü içerisine düşmesi durumunda şikayetler üzerine ortaya çıkmaktadır.

Bu tür şikayetlerde vergi incelemesi yapılmakta ve sonuçta düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak ödünç para veren kişiler adına gelir vergisi, geçici vergi, banka muameleleri vergisi ve bu vergiler üzerinden de ayrıca vergi zıyaı cezası ilgililere tebliğ edilebilmektedir(1).

Diğer taraftan olayda vergi inceleme elemanları, konuyu izinsiz olarak tefecilik yapması nedeniyle haklarında kamu davası açılması için cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunmaktadırlar(2).

Uygulamada tefecilik faaliyetlerinin bütün unsurları ile birlikte ele alınarak meselenin kavranması gerekmektedir.Özellikle bu süreçte alıcı ve izinsiz para kullandırılması faaliyetlerinin somut delillere dayandırılarak tutanak altına alınması gereklidir.

Bu süreçte bu tür faaliyetlerin doğru bir şekilde kavranamaması halinde olay yargıya intikal ettirildiği taktirde gerek vergi tarhiyatının düşmesi ve gerekse kamu davasının da aynı paralelde olumsuz sonuçlanması gibi bir sonuca bizi götürebilecektir.

Diğer yandan uygulamada bu tür eğilimler genellikle bir ihbar veya şikayet sonucunda ortaya çıkabilmekte ve kendisini gösterebilmektedir.

Genel kanı ve yerleşik uygulamalarda yakın akrabalar arasında kısa veya orta vadedeki ödünç para kullandırılması da faiz iddiasında bulunulamaz. Veya ileride alınacak belirli bir ürün karşılığında verilen ön avanslar hakkında da faiz iddiasında da bulunulamaz. Keza aynı durum tarımsal ürünlerin mubayaasında da söz konusu değildir.

Zira arada bir tarımsal ürün alım satımı söz konusu olacağından bahisle faiz mukabilinde bir para kullandırılmasından söz edilemeyecektir dolayısıyla da bu ilişkide tefecilik fiili ve suçu gündeme gelemeyecektir.

Danıştay tarafından genellikle belirli bir miktar paranın borç olarak veya başka bir sebeple verilmiş olması halinde tek başına faiz alındığının kanıtı olamamaktadır.Bu yönde hukuken geçerli ve somut tespitler olmaksızın salt ifadeye dayalı olarak faiz geliri elde edildiği kabul olunamaz şeklinde kararları bulunmaktadır.Bunun yanı sıra bir başka yargı kararında da ikraz atçılık yaptığı iddiasıyla ödünç para verme sözleşmesi düzenlemediği için kesilen özel usulsüzlük ve usulsüzlük cezaları ortadan kaldırılmıştır(3).

Görülüyor ki, günümüzde özellikle kırsal kesimlerde örtülü olarak tefecilik faaliyetleri giderek yaygınlaşabilmektedir.Pek çok müstahsil tarımsal ürünlerini daha idame etmeden faiz mukabilinde para alma eğilimi içerisindedir. Ortada alivre satış sözleşmesi bulunmasa bile pek çok müstahsil ürün karşılığı olsun yada olmasın ödünç para alma yollarına tevessül edebilmektedir.

Yargıtay 7.Ceza Dairesinin vermiş olduğu bir kararında: Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/07/1995 gün ve 7/207-236 sayılı karında da belirtildiği üzere tefecilik sucunun oluşması için birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para verilmesi gerekmekte olup, sanıkların bir çok kişiye faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle kendilerine çıkar sağlayıp sağlamadıkları, bu işi meslek haline getirip getirmedikleri araştırılıp tespit olunmadan müşteki adına birden fazla faizle borç verildiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir şeklinde karara varmıştır(4).

Öte yandan, benzeri bir olayda verilen borç paranın vadesinin uzatılması suretiyle borcun ötelenmesini devamlı borç para verilmesi olarak nitelendirme iddiası yerinde görülmemiştir. Böylelikle iddiada ikrazatçılık konusu ile ilgili inceleme raporu ve buna dayalı olarak yapılan tarhiyat – mükellefiyet tesisi işlemi iptal edilmiştir. İkrazatçılığın olayda mutad meslek haline getirildiğinin kabul edilerek mükellefiyet tesisi işlemi yapılmış, bir kez ödünç verilen paranın vadesinin uzatılması olayda birden fazla borç para verildiği anlamına gelmemekte, dolayısıyla bu faaliyetin devamlılığını göstermemektedir(5).

Sonuç olarak: ikrazatçılık faaliyetlerinde temel özellik bir paranın bir yıl içerisinde birden çok kişiye sürekli olarak ve de faiz gözetilerek para kullandırılması faaliyetleri tefecilik olarak nitelendirilebilir.

Şöyle ki: ödünç para verme işini sürekli olarak icra edenlerin bu faaliyeti neticesinde elde ettikleri gelir menkul sermaye iradı değil, ticari kazanç olarak kabul edilebilmektedir. Ancak uygulamada süreklilik halinin tespitinde bazı tereddütler yaşanabilmektedir.bu konu ile ilgili en önemli kriter yıl içinde ödünç para verme işinin kaç kez yapılmış olduğunun tespit edilmesidir. Buna göre süreklilik halinin varlığından bahsedilmesi için ödünç para verme işinin bir yıl içerisinde birden fazla yapılması yeterli olacak ve elde edilen gelir ticari kazanç olarak değerlendirilecektir. Ancak faaliyet yıl içerisinde bir defa yapılmış ise, elde edilen gelir menkul sermaye iradı olarak kabul edilerek buna göre vergilendirilecektir.

———-

(1) 90 sayılı KHK nın 17/3 Md.

(2) (2279 sayılı yasanın.17/1 Md.

(3) İzmir 4.Vergi Mah.26/11/2007 gün ve E:2007/645-K:2007/1261 sayılı kararları

(4) Yargıtay 7.Ceza Dairesi 12/02/2004 gün ve E:2003/3925-K:2004/1723 sayılı karar.

(5) İzmir 1. Vergi Mahkemesi kararı, 27.01.2009 gün ve E:2008/347-K:2009/67 sayılı kararları.

Av. Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/borc-verilen-parada-vade-uzatimi-ve-tefecilik-iddiasi/haber-17683

Powered by WPeMatico